Salı, Şubat 13, 2007
ilker'e


"poyraz tarafındaki odada" derdi bazen, benden bir şey isteyeceği tuttuğunda.. hepitopu iki oda, bir salon vardı köydeki evde ve ben bu poyraz tarafındaki odanın hangisi olduğunu kestiremez ,kocaman gözlerle bakardım yüzüne. her seferinde aynı sahne. babaannemdi bilirdi rüzgarı, poyrazı bilirdi. güçlü elleri olduğunu şimdi anımsıyorum ya da geçmişi kurguluyorum rüzgara verdiğim belleğimden kalanlarla bugün . avunabileceğim bir geçmiş üretiyorum. elleri güçlüydü dediğimde elleri güçlü oluyor böylece. elleri pençe olurdu istediğinde. poyrazı bilirdi , ama bana öğretmedi . elleri güçlüydü, tekrar söylüyorum güçlüydü elleri arzu ederse pençe pençeydi . o bu elleri böyle pençe kılabilmeyi ve poyrazı kendisi öğrenmişti. poyrazı kimse kimseye öğretemezdi çünkü. gittiğinden beri kimse poyraz tarafındaki odadan söz etmiyor. "poyraz tarafındaki odada" derdi bazen , bakardım yüzüne ilk kez poyrazdan söz edilmiş gibi. bir dahakine poyrazın varlığını da poyraz tarafındaki odayı da unutmuş olurdum. oysa kolay unutan biri değilimdir yani olmadım öyle biri, hiç.. "hiç unutmam, hiç unutmam" bir poyrazı unutuyordum işte! o poyrazı bilirdi.
 
posted by lucy at Salı, Şubat 13, 2007 | Permalink | 0 comments