Cuma, Eylül 08, 2006
''sonra o gider sesini yıkardı
telefonda saatlerce seviştiğinden
o diye biri vardı galiba
ağzı da iyice vardı galiba
gece çiçeklerinden bir orman
pejmürde atlar pahasına''
cemal süreya-sevda sözleri


kadın uydurur, adam uydurur.. yazılan tüm satırlar aslında o'nadır, yazdığın sildiğin ne varsa ona. en beklentisiz ilişkide bile bir beklenti içindesindir. kurguladığın o'dur, eksiksiz olandır. biten tüm aşklar o büyük olanın müsveddesi. (''ged elini çaya soktu, ıslaktı. biraz içti serindi. yine de insanın susuzluğunu gidermiyordu, çünkü sadece gözbağıydı'' ursula k. leguin-yerdeniz büyücüsü) hiçbiri adresine postalanmayan, zaten bir adrese bir tek kişiye yönelmeyen öyle çok mektup var ki.. erimsiz, uzakları tarıyor gözlerim. ne düşünüyorum? beni tasarlayan kim, bu mektupların hedefi kim? şu anda nerede ve aslında bana yazdığı mektup şu an kimin elinde? bir gün karşılaşacak mıyız onunla? karşılaştığımızda tereddütsüz davranabilecek miyiz acaba, aşkın tereddüt kabul etmezliğini unutmuş mu olacağız yoksa?
nehrin denize karıştığı o yere gelince başımızı belli belirsiz kaldırıyoruz her sabah.. o neyi düşünüyor bilmiyorum, ben neyi? akmaya mecra da aramıyorum artık,denize öykünüyor olabilirim ama. daha kaç nehir sularıma karışacak bilmiyorum.. ('' früktal geometride parça bütüne eşitti ve insanları da böyle görmek lazımdı. hem her parça birbirine benzediği oranda bütüne, öze gidiyor hem de tek tek ele alındığında tanıdık çehresini hızla yitirerek bizden uzaklaşıyordu. bir insana ya da bir bitkiye uzun süre bakıldığında her çizgi, her biçim, her leke spiraller halinde zamandışına çıkıyordu. yaşayan herşeyin incinebilirliğini görüyordunuz orada kırılabilirliğini..'' lale müldür- kuzey defterleri)
 
posted by lucy at Cuma, Eylül 08, 2006 | Permalink |


5 Comments: